~ İslam'a Dair Ne varsa! ~

Pastane Poğaçası Tarifi


Pastane Poğaçası Tarifi

          Bir çoğumuz yaptığımız poğaçalar pastane poğaçası gibi olsun isteriz. Tabi dışarıdan almak yerine neden kendimiz yapmayalım öyle değil mi? Bu enfes poğaça tarifini sizlerle paylaşmak istiyorum. Yapanlar ortaya çıkan lezzetten çok memnun. Şimdiden ellerinize sağlık.

Malzemeler

1 adet yumurta

2,5 su bardağı un

1 çay kaşığı tuz

1 tatlı kaşığı şeker

1 yemek kaşığı instant maya

125 gr margarin

Yarım çay kaşığı mahlep

Yarım çay bardağı su

Not : İçi için peynir, patates, kıyma tercih edebilirsiniz. Üzeri için yumurtanın sarısını kullanmanız gerekiyor.

Yapılışı

          Yumurta, un, tuz, şeker, instant maya, yumuşatılmış margarin, mahlep ve suyu derince bir kabın içinde yoğurmaya başlayın. Hamur kulak memesi kıvamına gelene kadar devam edin. Hamuru 2 saat kadar ağzı kapalı şekilde dinlenmeye bırakın. 
          İki saat sonra hamuru alın ve bir kaç dakika yoğurun. Bir poğaça olacak büyüklükte yuvarlak yuvarlak bezelere ayırın. El yordamıyla hafifçe açın ve içine malzemesini koyun. Böylece hazırladığınız poğaçaları yağlı tepsiye dizin. 45 dk kadar tepside poğaçaları öyle bekletin ve biraz kabarmasını sağlayın. Sonra üzerine yumurta sarısını sürüp çatalla çizebilirsiniz. Ve artık fırına atmak için poğaçalar hazır. Üzerleri kızarana kadar pişirin.
...Afiyet olsun...

Kültürümüzün Önemli Parçası : Ebru Sanatı

Türk kültürünün  parçası olan Ebru sanatı bir kağıt süsleme sanatıdır.
Kitreyle yoğunlaştırılmış suyun üstünde hazırlanmış boyalarla oluşturulan desenlerin kağıt üzerine aktarılmasıyla yapılır.

Kültürümüzün Önemli Parçası : Ebru Sanatı
SİZLER İÇİN EBRU SANATIMIZIN MALZEMELERİNİ VERMEK İSTİYORUM.
 Eminim bu sanatı denediğinizde vazgeçemeyeceksiniz. Sizi rahatlatan etkisini fark edeceksiniz.

 Malzemeler
  • 1.Kağıt :  Asitsiz ve emici özelliği fazla olan 1. Kalite kağıt tercih edilmelidir.
  • 2.Kitre : Suya yoğunluk veren maddenin adı kitredir.
  • 3.Öd : Büyükbaş hayvanların safra kesesinden elde edilen öd , boyanın suda açılmasını sağlar.
  • 4.Boya: Doğadaki metal oksitlerden elde edilen Toprak boya da denilen boyalar kullanılmaktadır.
  • 5.Fırça: At kılından yapılmış fırçalar kullanılmaktadır.
  • 6.Tekne: Metal  veya tahtadan yapılmış kaplardır.
  • 7. Su: Saf su tercih edilmelidir.

EBRU SANATININ YAPILIŞI
  • İlk olarak teknenin içinde Kitreli su karşımı hazırlanır. İstenilen kıvamın yakalanması için hazırlanan sıvı ince bir tülden süzdürülür. Böylece ilk aşama olan teknenin su hazırlanmış olur.
  • Malzeme listesinde bahsettiğim toprak boya ezilerek ve ödle karıştırılarak resmimizde kullanılacak hale gelmesi için bir süre bekletilir.( 15-30 gün)
  •  Hazırlanan boyalar fırça ile teknedeki suya damlatılır. Sonrasında ince darbelerle istediğiniz şekilleri meydana getirebilirsiniz.
  •  Son olarak birinci kalite parlak kağıdı tekneye serip düz bir şekilde kendimize doğru çekebilirsiniz.
Eminim denemesi çok keyifli olacak.
Yapacak olan okuyucularımıza kolay gelsin elinize sağlık diyorum.


Kasım 2014
 Ebru Sanatı UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Hükümetler arası Komite toplantısında dünyanın ortak mirası olarak kabul edildi. Bu özel sanatımızı dünya ile paylaştığımız için gurur duyduk.



                                                                                                          



İslamda Yalan Söylemek



İslamda Yalan Söylemek

Yalan söylemenin dinimizdeki yeri nedir?
Yalan, günahların en çirkini, ayıpların en fenası, kalbleri karartan bütün kötülüklerin başıdır.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
  • (Yalan, rızkı azaltır.) [Ebuşşeyh, İsfehani]
  • (Yalan, nifak kapılarından biridir.) [İbni Adiy]
  • (İman sahibi, her hataya düşebilir. Fakat, hainlik yapamaz ve yalan söyleyemez.) [İbni Ebi Şeybe, Bezzar]
  • (Doğru olun, doğruluk iyiliğe, iyilik ise, Cennete çeker. Yalandan sakının, yalan fücura, fücur ise Cehenneme götürür.) [Buhari]
(Sözle çıkarılan fitne, kılıçla çıkarılan fitne gibidir. Yalan Kur’an-ı kerimde de, hadis-i şeriflerde de büyük günah olarak bildirilmektedir. Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
  • (Allah’ın âyetlerine inanmayanlar, ancak yalan uydurur.) [Nahl 105]
Görüldüğü gibi yalan söylemek imana zıttır. Dört hadis-i şerif meali şöyledir:

  • (Yalan, imana aykırıdır.) [Beyheki]
  • (Yalan, münafıklık alametidir.) [Buhari]
  • (Şu üç şeyden biri bulunan kimse, namaz kılsa da, oruç tutsa da münafıktır: Yalan söylemek, sözünde durmamak, emanete hıyanetlik.) [Buhari, Ebu Davud]
  • (Müminde her huy olabilir. Ama, hain olmaz ve yalan söylemez.) [İbni Ebi Şeybe, Bezzar]
  • Yalanın zararları ile ilgili birkaç hadis-i şerif meali de şöyledir:
  • (Yalan, Cehennem kapılarından bir kapıdır.) [Hatib]
  • (Yalandan sakının! Çünkü yalan günaha, günah da Cehenneme sürükler.) [Buhari]
  • (Yalan rızkı azaltır.) [İsfehani, Ebuşşeyh]
  • (Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona hıyanet ve yalan söylemez.) [Tirmizi]
  • (Danışana, yalan söyleyen ona hıyanet etmiş olur.) [İbni Cerir]
Güldürmek için, şakadan da olsa yalan söylemek de caiz değildir.
Bir hadis-i şerif meali:
(İnsanları güldürmek için yalan söyleyenlere, yazıklar olsun!) [Ebu Davud]
Hazret-i Abdullah bin Âmir anlatır:
Ben küçükken, Resul-i Ekrem evimize gelmişti. Oynamaya giderken, annem bana, (Abdullah gel, sana bir şey vereceğim) dedi. Resul-i Ekrem, (Ona ne vereceksin?) buyurdu. Annem de (Hurma vereceğim) dedi. Bunun üzerine Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Eğer bir şey vermeyip aldatmak için söyleseydin, yalan günahı yazılırdı.) [Şir’a]
öylemek, iftira etmek ile çıkarılan fitne, kılıçla çıkarılan fitneden de kötüdür.) [İbni Mace]
(Pazarcıların çoğu facirdir! Çok yemin ederek günaha girerler ve yalan söyleyerek alış-veriş yaparlar.) [Hakim]
(Aldatan Cehennemdedir.) [Taberani]
Peygamber efendimiz, yalan söyleyenin ağzının bir taraftan kulağına kadar demir çengelle yırtılacağını, diğer tarafa geçildiğinde, önceki yırtılan tarafın iyi olacağını, sonra iyi olan tarafın tekrar yırtılarak bu şekilde kıyamete kadar, kabrinde azabın devam edeceğini bildirmiştir. (Buhari)
Bir kimse, Peygamber efendimize dedi ki:
– Bırakamadığım üç günaha tutuldum. Bunlar, zina, yalan ve içki.
Peygamber efendimiz de buyurdu ki:
– Yalanı benim için terket!
Adam, peki diyerek gitti. Bir günahı işleyeceği zaman, (Eğer bu günahı yaparsam, Resulullah sorduğunda, evet dersem suçum meydana çıkar. Hayır dersem, yalan söyleyerek verdiğim sözü tutmamış olurum) diye düşündü. Diğer iki günahtan da vazgeçti. (Şir’a)
Büyükler buyuruyor ki:
Oğlum, yalandan sakın, o serçe eti gibi tatlıdır. Ondan az kimse kurtulur. (Lokman Hakim)
Allah indinde en büyük hata, yalan konuşmaktır. (Hazret-i Ali)
Yalancı ile cimri Cehenneme girer. Fakat, hangisi daha derine atılır, bilmem. (Şabi)
Doğru ile yalan, biri diğerini çıkarıncaya kadar kalbde boğuşur. (Malik bin Dinar)
İçi dışına, sözü işine uymamak, nifaktandır. Nifakın temeli ise yalandır. (Hasan-ı Basri)
Eshab-ı kiram indinde yalandan daha kötü bir şey yoktur. Çünkü, onlar, yalanla imanın bir arada bulunamayacağını bilirlerdi. (Hazret-i Âişe)
Yalan yere yemin ederek başkasının hakkını almak günah değil midir?
Yalan yere yapılan yemine, yemin-i gamus denir. Günaha, Cehenneme sokucu yemin demektir. Peygamber efendimize, (Yemin-i gamus)un ne olduğu sorulunca,

 (Yalan yere yemin ederek Müslümanın malını almaktır) buyurdu. (Buhari)
Yalan yere yemin ederek birisinin malını almak, büyük günahlardandır.

 Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
  • (Bir müslümanın malını, haksız olarak almak için yalan yere yemin eden, Hak teâlânın gazabına uğrar.) [Buhari]
  • (Birinin malını almak için yalan yere yemin eden, Allahü teâlânın huzuruna cüzzamlı bir facir olarak çıkar.) [İbni Mace]
  • [Facir; fitneci, fesatçı, günahkâr kimsedir.]
  • (Yalan yere yemin etmek, evleri harap eder.) [Beyheki]
  • (Yalan yere yemin eden, Cehenneme gidecektir.) [Hakim]
  • (Yalan yere yemin, malın yok olmasına sebep olur.) [Bezzar]
  • (Yalan yere yemin ederek, bir Müslümanın malını alana, Cennet haram, Cehennem vacip olur.) [Hakim]
Yalan yere yemin ederek, başkasının malını alan kimse, pişman olursa aldığı malı sahibine, sahibi ölmüşse, vârislerine vermelidir! Vârisleri de yoksa, fakirlere vermelidir! Malını aldığı kimselerle helalleşmeli, onlara dua etmelidir.
Yalan hangi hallerde caizdir?
Yalan söylemek haramdır, çok büyük günahtır. Ölmemek için leş yemek caiz olduğu gibi, ölümden kurtulmak için yalan söylemek de caizdir. (Hadika)
Hazret-i Sevban buyurdu ki: (Her yalan günahtır. Ancak bir Müslümana faydası dokunan veya bir Müslümanın zararını kaldıran yalan bundan hariçtir.)
Yalanın caiz olduğu yerlerden bazıları şunlardır:
  • 1- Savaşta:

Hazret-i Ali otururken düşmanın biri, aniden karşısına kılıçla çıkıp, (Şimdi seni benim elimden kim kurtarabilir?) der. Hazret-i Ali de, parmağı ile adamın arkasını gösterip (Peki dövüşelim; fakat iki kişiyle mi?) der. Düşman, arkamdaki kim diye bakınca, Hazret-i Ali, kılıcını çekip, düşmanını zararsız hâle getirir. Düşman, oturan insana yaptığı kendi hilesini görmeden (Bana hile yaptın?) der. Hazet-i Ali de, (Ama asıl sen beni gafil avlayacaktın ya) der ve şu hadis-i şerifi bildirir:
(Harb hiledir.) [İbni Sünni, İbni Lal]
  • 2- İki Müslümanı barıştırmak için: 

Üç günden sonra dargın durmak günahtır. Dargın olan iki Müslümanı barıştırmak için aralarını bulucu yalan söylemek caizdir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
  • (İki kişinin arasını bulmak, nafile namaz, oruç ve sadakadan daha faziletlidir.) [Tirmizi]
  • (İki kişinin arasını düzeltmek ve hayırlı iş için söylenen söz, yalan sayılmaz.) [Müslim]
  • (İki Müslümanı barıştırmak için, birbirlerine iyi söz getirmek yalan sayılmaz.) [İbni Lal]
Peygamber efendimiz gülümsediği zaman, Hazret-i Ömer sebebini sual edince, buyurdu ki:
(Ümmetimden iki kişi, Allahü teâlânın huzuruna çıktı. Birisi dedi ki:
-Ya Rabbi, bu adamdan hakkımı al!
Allahü teâlâ buyurur:
– Bu adamın hakkını ver!
-Ya Rabbi, bir iyiliğim kalmadı ki nasıl vereyim?
Allahü teâlâ hak sahibine buyurur:
– Bu adamın iyiliği kalmadı. Ne yapacaksın?
– Günahlarımı alsın!
Bu arada Peygamber efendimiz ağlayarak (O gün öyle dehşetli bir gündür ki, o gün başkalarının günahlarını yüklenmek şöyle dursun insan kendi günahının yükünü çekemez.)
Allahü teâlâ, hak sahibine buyurur:
– Başını kaldırıp Cennetin şu muhteşem köşklerine bak!
Hak sahibi baktıktan sonra der ki:
– Evet görüyorum. Bu muhteşem köşkler, hangi şehid, hangi sıddık veya hangi peygamberindir?
– İşte o gördüğün göz kamaştırıcı köşkler, bedellerini ödeyenler içindir.
-Ya Rabbi bunların bedellerini kim ödeyebilir?
– Sen ödeyebilirsin.
– Nasıl ödeyebilirim, neyim var ki?
– Hakkını bu kardeşine bağışlamakla bu köşke sahip olursun.
– Bağışladım ya Rabbi.
Allahü teâlâ buyurur ki:
– Haydi kardeşinin elinden tutup Cennete girin!
Peygamber efendimiz devamla buyurdu ki:
(Allah’tan korkun ve aralarınızı düzeltmeye çalışın! Zira Allahü teâlâ, kıyamet gününde sizin aralarınızı düzeltir.) [Harâiti]
  • 3- İki Müslümanın aralarının açılmasını önlemek için:

Araları bozulmak üzere olan iki Müslümanın aralarının açılmasını önlemek için yalan söylemek caiz olur. İyiliğe vesile olan yalan, fitneye sebep olan doğrudan makbuldür.
  • 4- Eşi ile iyi geçinmek için:

Eşler birbirini idare etmek için yalan söyleyebilir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Eşini idare etmek için yalan söylemek caizdir.) [İbni Lal]
(Eşler birbirini idare etmek için yalan söylerse günah olmaz.) [Müslim]
İbni Erkam hazretleri, Hazret-i Ömer’e, (Eşim beni sevmiyor. Sevmediğini de yüzüme karşı söyledi. Böyle bir eş ile yaşamak istemem) dedi. Hazret-i Ömer, kadına (Niçin kocanızın yüzüne karşı öyle söylediniz) buyurdu. (Yalan söylememek için. Yoksa burada yalana izin var mıdır?) dedi. Hazret-i Ömer, (Elbette burada yalan söylemeye izin vardır. Bir kadın, kocasını sevmese de, onu üzmemek için, yalan söylerse günah olmaz) buyurdu.
  • 5- Zalimden, bir Müslümanın bulunduğu yeri gizlemek için.
  • 6- Müslümanın malını zalimlerden korumak için.
  • 7- Müslümanı memnun etmek için: 

Bir arkadaş beğenip bir kravat alsa veya bir elbise diktirse, bu bizim hoşumuza gitmese de, bu elbise size çok yakışmış demek caiz olan yalana girer. Bir Müslümanı sevindirmek için bir bahane aramalıdır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Farzdan sonra Allahü teâlânın en çok sevdiği iş, bir mümini sevindirmektir.) [Taberani]
Genel olarak kadınlar, süse düşkündür, giyimlerine dikkat ederler. Aldığı bir elbise için, (Bu elbise, sana ne kadar da güzel yakışmış?) demek, yalan olmaz. Çünkü dinimiz, hanımla iyi geçinmek için yalan söylemeyi caiz görmüştür. Hele haklı bir takdiri esirgemek ahmaklıktır.
  • 8- Müslümanın günahını, sırrını ve aybını gizlemek için:

Müslüman gencin biri, iftiraya uğrar. Sonunda idama mahkum olur. İnfaz saatini beklerken, kendisine iftira edenlere, bu arada hükümdara ağzına gelen sözleri sarf eder, sövüp sayar. Bu acı acı bağırmalar, bir müddet devam eder. Hükümdar, saraydan bu feryatları duyar. Fakat ara uzak olduğu için ne söylediğini anlayamaz.
İki vezirinin yanına giden hükümdar, bu gencin neler söylediğini sorar. Birinci vezir, “Hükümdarım bu genç, (Allah, affedenleri aziz eder) hadis-i şerifini söylüyor, “Affedenlerin yeri Cennet” diyor. Sizden af talebinde bulunuyordu” der. Bu söz, hükümdarın hoşuna gider. (Bu genci affettim, serbest bırakın) der. İkinci vezir, hemen atılır: “Haşmetli hükümdarımız, bu veziriniz, zat-ı âlinize karşı, yalan söylüyor. Genç, af istemiyor, size sövüp sayıyordu” der. Hükümdar der ki: (Bre vezir, sen yersiz doğru söylemekle, iki kişinin ölümüne sebep olmak istiyorsun. Şu vezirin yalanı ise bir canı kurtarmıştır. Unutma ki, iş bitiren yalan, fitneye sebep olan doğrudan iyidir.)
Hükümdar, yersiz doğru söyleyen veziri azleder, yerinde yalan söyleyerek bir suçsuzu idamdan kurtaran veziri de kendisine sadrazam yapar.
  • 9 – Fakire ikram için:

Biz satıcı olsak, fakir birisi de gelip beğendiği bir malı almak istese, fakat pahalı gelse, biz o malı on milyona almışsak, fakire, biz bu malı beşe aldık, bir milyon kâr ile size altıya satabiliriz desek bu caizdir, günah olmaz.
  • 10 – Haklı iken, karşısındakine sen haklısın demek:

Eşin biri diğerine sen haklısın derse geçim olur. İkisi de ben haklıyım derse geçim olmaz. İkisi de sen haklısın derse, o zaman o evde ilahi aşk başlar. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
  • (Allah rızası için affedeni, Allahü teâlâ yükseltir.) [Müslim]
  • (Affedin ki affedilesiniz!) [İ. Ahmed]
  • (Kaba davranana nazik davranır, zulmedeni affeder, sizi mahrum edene ihsan eder, sizden uzaklaşana yaklaşırsanız yüksek derecelere kavuşursunuz.) [Bezzar]
Daha bunun gibi şeylerde yalan söylemek caizdir. Mesela içki içen veya başka bir günah işleyen kimseye sen günah mı işliyorsun diye sorduklarında, kötü örnek olmamak için, hayır günah işlemedim diyebilir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Kötü şeyler yapan, bunları gizlemeye çalışsın!) [Hakim]
Büyükler yalan söylemek gerekince, sözün manasını değiştirerek, doğru söylemeyi tercih etmişlerdir. Mesela Muaz ibni Cebel hazretleri, vazifesinden dönünce, hanımı (Bu kadar çalıştın, zekat topladın, bize ne getirdin?) dedi. O da, (Beni gözeten vardı, bir şey getiremedim) dedi. O, gözetenden Allahü teâlâyı kastetti. Hanımı ise, Hazret-i Ömer’in onu kontrol eden birini gönderdiğini sandı. Hanımı, Hazret-i Ömer’in evine gidip, kızarak, (Muaz, Resulullahın ve Ebu Bekr-i Sıddık’ın yanında emin idi. Siz niçin onun peşine adam takıyorsunuz?) dedi. Hazret-i Ömer, Hazret-i Muaz’dan işin aslını öğrenince, hanımına bir miktar hediye gönderdi.

Filografi Nedir?




Filografi Nedir?


Filografi Orta Doğu'da doğmuş ve Avrupa'dan uzak doğuya kadar yayılmış ancak yapımının zor olduğu düşüncesiyle yok olmaya yüz tutmuş bir el sanatıdır. Osmanlı döneminde el sanatlarına önem verildiği için Osmanlının da benimsemiş olduğu bir sanat eseridir.

12 Madde de Örtünme Gerçeği

 

12 MADDE DE ÖRTÜNME GERÇEĞİ


İslâm'a göre kadının yabancı erkeklerle olan ilişkilerde giydiği elbisenin taşıması gereken özellikleri şöylece sıralayabiliriz:

1. Kadının kıyafeti; genel olarak (el ve yüz dışında) bütün vücudu örtmesi gerekir. Giyilen örtü; saçları da içine alacak şekilde bütün vücudu kapamalıdır. Vücudu, el ve yüz dışında hangi elbise kapatıyorsa, ismi ne olursa olsun kadın onu giyebilir.

2. Elbise vücut hatlarını belli etmeyecek şekilde bol olmalıdır. Kadının dar elbise giymesi dinimizce yasaklanmıştır. Vücut hatlarını belli eden dar elbiseler giyen kadınların "giyinik çıplak" ve "cehennemlik" olduğunu peygamberimiz hadisinde haber vermektedir.

Şu hususu belirtmeliyiz ki haram olan dar giysiden kastımız giyilen dış elbisenin dar olmasıdır. Bunun dışında, bol pardesü ve çarşafın altına giyilen, büluz ve gömleklerin dar olmasında sakınca yoktur. Önemli olan dar bir kıyafetle dışarı çıkmamak ve erkeklere karşı, dar giysilerle vücudu teşhir etmemektir.

Günümüzde caddelerde, dar bir buluzla göğüslerini ve belini, dar (streç) pantolon ile kalça ve bacaklarını dışa vuran kadınlar "giyinik çıplak"lar hükmündedir.

3. İslâmî elbisenin bir özelliği de şeffaf ve ince olmamasıdır. İslâm, kadın teninin rengini gösteren kıyafetleri yasaklar. Hicâbtan maksat gizlemektir. Peygamberimiz, ince elbise giyen hz. Esma'dan yüzünü çevirerek böyle giyinmesini menetmiştir.

Elbisenin ince (şeffaf) olmamasından kastımız "tenin rengini belli etmemesi" dir. Bir başka rivayette "kadının kemiklerinin iriliğini erkeklere göstermemek" olduğu belirtilmektedir.

Dışarıdan bakıldığında elbisenin içinden insanın teni görünüyorsa -elbise ister kalın, ister ince olsun- böyle bir elbise ile setr-i avretin hasıl olmayacağı belirtilmiştir. (fıkhî risaleler, dr. Faruk beşer seha yay. S. 53.)

4. Müslüman kadınların giysisi, kafir kadınların giysilerine de benzememelidir. Bir hadislerinde: "bir topluluğa benzemeye çalışan kişi, benzemeye çalıştığı toplumdandır." (ebu davud, libas, 4) buyuran peygamberimiz hz. Muhammed (sav), başka din ve başka kültürden kadınlar gibi giyinen kadınların, onlara benzeyip onlardan olacağını açıkca beyan etmiştir.

Bu konuya Abdullah Bin Amr'ın (Radıyallahu anh) şu rivayeti de açıklık getirmektedir: "Resûlullah (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) benim üzerimde dikkat çekici, altın renginde bir çeşit boya ile boyanmış iki elbise görünce şöyle dedi: "bunlar kafirlerin elbiselerindendir, onları giyme!"

Bu ölçüleri verdikten sonra, bir de şimdiki halimizi düşünelim. Her çağda, kadın olsun erkek olsun, kafirlerin elbiselerine benzer kıyafetler, yüce dinimiz tarafından müslümanlara yasaklanmışken, bugünkü halimiz herhalde pek iç açıcı olmasa gerek.

Şöyle bir düşünsek; halkı müslüman ülkelerin sokaklarındaki açık kıyafetli bir müslüman kızını, bir alman, bir ingiliz ya da fransız kızlarının arasına koysanız, acaba bunlar arasından ‘müslüman’ diye anılan kızı ayırdedebilir misiniz?

Sanırız hayır! O kadar birbirlerine benzeyeceklerdir ki bunlar arasında ‘müslüman’ olduğunu söyleyen kızın seçilmesi belki mümkün olmayacaktır.

Herkesin giysisi onun görüş ve yaşayışıyla ilintilidir, özündeki birikimin dışa vurmuş şeklidir ve kişiliğinin somutlaştırıcısıdır. Ve demekteyiz ki herkesin giysisi, kişinin onun aracılığıyla konumunu başkalarına ilan ettiği ve onunla kendisini tanıttığı şiarıdır. Yani müslüman kızın giydiği kıyafet, dininin şiarı, simgesi olmalıdır.

İmanlı kadına yaraşan, kendi inancına uygun ve onu yansıtıcı elbiseleri giymektir. Kâfirlere benzer biçimde giyinmekten kesinlikle kaçınmalıdır.

5. Bir kadının giyimi, kibir maksadı taşımamalıdır. Hadîs-i şeriflerde "şöhret" karşılığı olarak geçen kibir maksadıyla giyim haram kılınmıştır.

İbnül esir der ki: "şöhret" bir şeyin açıkça meydana çıkmasıdır. Burada maksat, giydiği elbisenin renkleri başkalarının renklerinden farklı olduğu için elbisesini insanlar arasında rahatlıkla görülsün ve böylelikle herkes ona bakarak, o da onlara karşı kibirlenerek ve kendini beğenerek büyüklenme (tekebbüre) kapılsın diye giyinen kimsedir.

Yüce peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) şöyle buyururlar: "Kibirden dolayı elbiselerini sürüyen kimseye, kıyamet gününde rahmet nazarıyla allah bakmaz." (Buhari, libas, 20; müslim, libas, 42, 4)

"Kibirlenme ve çalım satma (gösteriş) olmadığı halde (bunlardan uzak kalarak) ye, iç ve giy." (ebu davud)

Bir müslümanın giyimi, başkalarını küçümsemek ve hava atmak için değil, allah rızasına ve tevazuya uygun olmalıdır.

6. Müslümanın elbisesi her an temiz olmalıdır. Kıyafetin temiz olması, aynı zamanda ibadet etmenin de şartlarındandır.

Resûlullah (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) hadîsinde şöyle buyurur: "ashabım! Sizler mü'min kardeşlerinizin yanına varacaksınız. Binaenaleyh bineklerinize dikkat ediniz. Kıyafet ve elbiselerinizi düzeltiniz ki insanlar arasında parmakla görülebilecek gibi olasınız. Çünkü allah çirkinliği, çirkin söz söylemeye özenenleri sevmez.” (riyazüs salihin, 11/196)

7. Bir insanın elbisesi sade ve güzel olmalı ve süslü, dikkat çekici özellikler taşımamalıdır. (yabancı erkeklere karşı) islâmi örtünmenin bu özelliğini nur suresinin 31. Ayetindeki "süslerini göstermesinler" ifadesinden öğreniyoruz.

Giysi başlı-başına ziynet olmamalıdır. Kadının dışarı çıktığında giydiği elbiseye erkeklerin bakışlarının takılmaması için dış elbise ziynet (süs/süslü) olmamalı yani sade olmalıdır.

Bunun delili şu ayet-i kerimedir: "evleriniz de oturun, ilk cahiliye devri kadınlarının açılıp saçıldığı gibi açılıp saçılarak yürümeyin." (ahzab sûresi, 33)

Peygamberimiz bir hadîs-i şerifinde: "giyimde sadelik, imandandır." (ebu davud, tereccül, 2) buyurur.

Bir toplumda bazı kadınların aşırı derecede süslü, dikkat çekici ve pahalı elbise giymesi, toplumdaki dengeyi bozar ve toplumda gösterişi hakim kılar. İslâma göre, insanların üstünlüğü elbiseyle değil ancak takva ile belirlenir.

Kur'an'a göre, elbise vücudu sadece örtmekle kalmaz, insanı aynı zamanda takvaya götüren bir araçtır. İslâm, takvayı (iç ve dış bütünlüğü) zedeleyen lüks ve dikkat çekici elbiselerin de giyilmesini hoş görmez.

İslâm dini, bir kadının israfa kaçıcı, lüks, renk cümbüşü, parlak v.b.g. Özelliklere sahip elbise giymesini tasvip etmez.

Günümüzde bazı bayanlar örtündüklerini zannederek dikkat çekici renklere (fosforlu, albenili renklere) bürünmekte ve erkeklerin dikkatini çekmektedirler. Bu kişiler, başları örtülü de olsa çarpıcı renklere büründüklerinden dolayı, hakiki manada örtünmenin gereğini yerine getirmiş sayılmazlar. Örtüden amaç kadının zinetini saklamaktır. Bunun da siyah ya da koyu renklerle daha iyi yapılacağı açıktır.

Tesettür emri ilk vahyedildiğinde ensar kadınlarının siyah elbiseler giydiklerini sabuni, "ahkamül kur'an" adlı eserinde haber vermektedir. Yine habibe binti abbad adlı hanım sahabinin "Hazreti Aişe'nin üzerinde siyah bir başörtüsü gördüm" (tabakat-ı ibn saad) rivayeti bize bu konuda örnek sayılır.

Elbisenin sade olması istenirken, tabiî ki çirkin olması da kastedilmemektedir. İslâm, pejmurde bir kıyafeti de öngörmez. Elbise; lüks olmayan, saygı uyandırıcı, bakanların hafife almalarını engelleyici, bedeni yakıştırıcı özelliklere de sahip olmalıdır. İşte bu anlayışla, giyilen elbise ideal giyimdir.

8. Bir diğer özellik de kadının örtüsünden parfüm ve güzel koku gelmemelidir. Çünkü bir kadının elbisesinden güzel koku gelmesi erkekleri cezbeder. Bir hadîsi şerifte peygamberimiz: "bir kadın güzel koku sürünerek erkeklerin arasından geçer ve erkekler o kokuyu alırlarsa o kadın zânidir (zina yapan)." (kütüb-i sitte, ibrahim canan, 7/521) demiştir.

Dinimiz kadının parfümlü elbise giymesini kendi cinsleri arasında veya kocasına karşı helâl görülür. İslâm, kadınların sokaklarda parfümlü giysilerle arzı endam etmesini ve kıyafetine koku sürünüp bunu erkeklere hissettirmesini yasaklamıştır.

9. Müslüman kadının elbisesinin boyu da itidalli olmalıdır. Dinimize göre kadının elbisesi ne kısa, ne de yerde sürünecek kadar uzun olmalı, topukları kapatacak hizada bulunmalıdır. Elbise, avret yerleri örtecek uzunlukta olmalıdır.

Giyilen kıyafet, kadının baştan ayağa kadar olan kısmını örtmelidir. Bacaklarını tamamen örtmeyen bir etek giydiği halde "benim eteğimin uzunluğu dizkapağımın altına ulaştığı için örtünmüş sayılırım" şeklinde düşünenler yanılgı içindedirler.

Bahsettiğimiz gibi kadının avret kısmı diz kapağına kadar değil ayaklara kadar (bacaklar da dahil) olan kısımdır. En azından uzunluğu dirseklerin altına kadar uzanan eteğin altına, kalın ve cildi belli etmeyen çorap giyilirse örtünme ifa edilmiş olur.

Çarşı-pazarda, gayet uzun olduğu halde yırtmaçlı etek giyenleri de görüyoruz. Her adım atışında bacakları yırtmaçtan görülen kadınlar, peygamberimizin buyurduğu gibi "giyinik çıplaklar"dır. Onların mini eteklilerden farkı yoktur.

Günümüzde örneklerini gördüğümüz, çarşaf ya da ayak topuklarına kadar uzanıp yerde sürünmeyen tesettür kıyafetleri bu konuda ideal giysilerdir.

10. Elbise, insanı soğuk ve sıcaktan koruyacak özelliklere sahip olmalıdır. Hanefî fukehâsı "mükellefin (erkek ve kadının) avret mahallini örtecek, sıcak ve soğuktan gelebilecek her türlü zararı ortadan kaldırabilecek şekilde giyinmesi farzdır." hükmünde müttefiktir.

Allah'ın insana emanet olarak verdiği bedeni, dış etkilere karşı koruyucu elbise giymek de Müslümanın önemli görevlerindendir. Müslümanlar yaşadığı coğrafyaya göre elbiselerini seçerler. Arabistan'da yaşayan bir Müslüman ile kuzey kutbunda yaşayan bir Müslümanın (soğukluk ve sıcaklık açısından) aynı elbiseyi giymesi mümkün değildir. Ama elbiselerde aranan ortak özellik; elbiselerin avret yerlerini kapatıp, vücut hatlarını belli etmeyen bollukta olmasıdır.

11. Müslüman kadın, islâmi bilinçten kaynaklanmayan moda ve modern asrın zevklerine göre değil, kendi inançlarına uygun elbiseleri seçmesi inancının bir gereğidir. Kadının tesettüre uymasında ki amaç; Allah'ın rızasını sağlamaktır. İslâmda giyimin durumu da "ameller ancak niyetlere göredir. Herkes yaptığı niyete göre karşılık görür.." hadîsin de belirtilen ölçü dahilindedir.

Yani bu dünyaya denenmek için gelen kişiler, giyimiyle kimi taklit ediyorsa onunla beraber haşrolunacak, onların safında yeralacaktır.

12. Vahşî hayvanların deri ve kürklerinin elbise olarak kullanılmayacağı fıkıh kitaplarında yer almaktadır. Peygamber efendimiz, vahşî hayvanların derilerinden yapılan kürk ve samur gibi elbiseleri Müslümanlara yasak kılmıştır.

Lüks bir giyim olan vahşi hayvanların derilerinden yapılan kıyafet hem hüküm bakımından, hem de dikiş yönünden islâma ve hicâba aykırıdır.

İla Yevmil Kıyame

Copyright © Tesettür, Makale, Yaşam | Powered by Blogger